18 Eylül 2013 Çarşamba


Allah tamamına erdirsin.
Kazasız, belasız inşallah.

13 Aralık 2012 Perşembe

Mourinho ile çay içtik*



“Bizi sarhoş eden şiirler bizi sarhoş etmezse bir gün ne yaparız.”

kim bilir hangi gece yazmıştım bu uzuncuk cümleyi. ne sonrasına tekabül ediyordu bilinmez. ama yazıldığı yazılı belgelerle sabit, işte bir soru yazılı belgelerle sabit olmayan yazılarım da mı var benim. ikaz edilmeye çekinilen ne kadar adam tanıdıysam sevdim nedense. halbuki bize öğretilen, öğrenmemiz gereken ne varsa bu coğrafyanın insanları ikazlarla öğrenmemişler miydi. tartışalım diye demedim, söylediğim deli saçmasının epizotları olabilir ve ben böyle olmasından gurur duymaktayım. başı sonu belirsiz, oldukça yersiz, çoğu kez sebepsiz bir cümle değil midir bizim içimizdeki ömrümüzü, yaşadığımız ömre nispet ettiren. bu son yazdığımı mesela yeniden okumaya bile korkuyorum zira mutlaka anlam katmaya harcayacağım dediğimi anlamlı kılmak için ama gereksiz olduğuna dair kanaatim muhkem.
çok sonraları akla gelen ezgiler bir türlü dile gelmez zira itiraf edelim ki hiçbirimiz mustafa keser değiliz, müzikhole gitmek caiz değil benim açımdan ya da sosyalistler için yaşasın küba demek sinir mi bozucu şu dünyada. bir arkadaşıma şiir kitabı aldım mesela alkışa layık değil miyim, hayır ortada alkışlanacak bir şey yok çünkü şiir gibi alkışladın kardeş denemez ki hiçbir alkış sonrasında alkış ehline. neyi alkışladıysak, alkışladıklarımız bizi mahçup etmedi mi günü gelince. bugün öğrendim devlet bahçeli misafirlerinin karşısında ceketinin iliklerini hiç açmazmış bu bile yeter diyeceğim ama ah şu dil yarası, ah şu kesin inançlılıklık, ışıklar yakın süt için ılık ılık. elbet bir gün ben de göreceğim, göreme’yi m(m)i, elbet bir gün cevap vereceğim telefonlara, laik el sallamalar geçmeyecek ama biliyor musun, sinmiş içe, işlemiş ama şu da bir sahih ki el sallamak çok kötü bir şey giderken laik olarak görünse bile.    

kopyaladım bir word sayfasından buraya yukarıda yazanları. okumamakta ısrar ediyorum ve sayfada okuyup düzeltme yapmayacağım hayır hayır nuri pakdil'e özenmiyorum, dizgi hatalarının başım gözüm üstünde yeri filan yok ama ekrandan okumak denemeye değer bir blog yazıcısı için.

blog şifresi unutayazmışım, düşün yani ne çok olmuş yazmayalı, yıllardır yazmıyor gibiyim gibi safdil laflar edecek değilim, ar ederim. arz ederim 10 küsur gün kaldı, talep yazmak filan gibi faaliyetlerim olacak sanırsam yakında.

Edirne Belediye Bandosu Müzisyenlerinden muhteşem klarnet ve yorumlarıyla bir bir TSM parçası
Klarnet: Günay Gümüş

* algoritmanın sonu.

17 Temmuz 2012 Salı

son ihtar


hidayet kelimesi ile değişim kelimesi arasında bariz olmayan farklar vardır ve bunları bilmek için alim olmak çoğu zaman yetersiz gelir zira ilim bu yüzyılda kendini Nasa’ya nispet etmektedir ve Nasa’dan gelecek hayır blogtan gelsin diyerek başlıyorum söze.
ey ahali sanırım farkında değilsiniz ve bu farkında olmama hali sizi giderek daha pervasız yapmaya yöneltiyor. yönelimleriniz beni haklı çıkarmıyor hani o iman ettiğiniz mahşer için alacaklı kılıyor bildiririm.
hangi ahlak kitabının ortasından başlayım konuşmaya, hangi ulu çınarlarınıza laf ederek kendimi sizin kara yüzünüze çalmak için hazırlayım.
terbiye etmek fiilini buzdolabınızda stokladığınız gıdalara tahsis ettiğiniz sürece hangi iklim size içinizde sakladığınız insanlığı hatırlatacak. 
zehir zemberek kızgınlığımı gayrimeşru ilişki ağlarınızın başkenti olmuş hayasız taleplerinizde mi eritmeliyim yoksa aşağılık isteklerinizi kendi çukurunuza mı terk etmeliyim.
annenizden edindiğinizi benim blogumda harcamak sizin gözlerinizi yormuş olmalı ki hakikati görmezden gelmek aymazlığına doyamadınız bir türlü.
hey insan evladı; nefretini kazandığınız insana daha neyin çabasını gösteriyorsunuz.
din kültürünüzü yabancı metinlere indirgediğinden beri ahlak bilginizi de kullanmaz olmuşunuz.
beni rahatsız etmek size ne kazandırıyor bilemem ama bana kazandırdığı haklı bir mutluluktur zira bazı insanlara nefret beslemek de insanlık onuruna dahildir.
beklentileriniz sadece mide bulandırıyor ekranın diğer ucunda ve bu bulanıklık sahibini ısıran bir köpeğin hazin sonunu hazırlıyor: ismiyle değil köpekliğiyle hitap etmek.
diş sağlığınız sizin ısırma yeteneğinize hizmet etmeye başlamışsa kendinize bir elma bahçesi bulun dikkat edin o elmalar yasak olmasın nüfus cüzdanınızın din hanesinin karşısında yazan inancınıza göre.
insanın sinir uçlarına dokunduğunuzda karşılaştığınız muamele hakaret oluyorsa, muamelenin kendisi haktır sizin yaptığınız ise vebale müstahaktır.
birkaç gün sonra tutacağınız oruca, hızını bir türlü alamayan dilinize de ekleseniz bir zaman sonra karşılaşacağınız hayatınızda size oldukça yardımcı olacaktır çünkü kuracağınız hayata yasak fikirleri taşımak sizi mutsuz etmekle kalmayacak günahkar kılacaktır ve benim bu günaha dolaylı fail olarak katılacağımı düşünüyorsanız fena halde yanılgı içerisindesiniz çünkü bazı günahları işlemek değil yaklaşmak yasaktır. –anlatım bozuk oldu ama dilimi bozmanın yanında hiçtir-
yılmaz bir şekilde aymazlığı devam ettirmenin hazzını kendi karanlık kalbinizde devam ettirin bundan sonra, bu bir emirdir ve her gün dua ettiğiniz rabbiniz size bu kadarından dahi sakınmazını emretse de sizin bir anda bu kötü alışkanlıklarınızı bırakamayacağınızı üzülerek tespit ettim bu yaşadıklarımla. umarım kendi kalbinizde bu durumu inkar edince affa uğramak için benden helallik talebinde bulunmak zorunda kalmazsınız zira rabbiniz bütün beşerlerden daha merhametlidir.
hayatı haftanın belli günlerinde ekrandan izlediğiniz dizilerle karıştırmayın, onur ünlü bir adam artık ve onun ünü yaptığı dizi ile olmasına rağmen sizin ününüz şu an itibariyle yapamadığınız ahlaki duruş ile var oldu benim dünyamda.
kendinize hakim olmayı başaramıyorsanız evinizin duvarlarından başkasını rahatsız etmeyin.
ulu hocalardan kazanamadığınız formasyonu ne kadim başkentin fakültelerinden ne de yaşadığınız şehirlerin dost sohbetlerinden de edinmediğiniz çok ortadayken daha fazla sınır ihlali yapmayın. zira dur ihlaline uymayanın karşılaşacağı son, otobüsün son durağından içerik olarak bambaşkadır.
allah kötü insanların şerrinden tüm masumları korusun. amin.

27 Haziran 2012 Çarşamba

armağan*


ikiyüzotuzyedigün.
dünyanın geri kalanı için hiç yaşamamış gibisin.
gizli kapaklı kahkahalar
kalbi serinleten hıçkırıklar
şekil verilmemiş bulutlar
ve pencere önünde birakılmış yeşil bir yaprak.

toprağı sızlatan evlat sesi.
küçücük bir deniz ve büyük mavi.
vakit hep aynı
selanın duyulmadığı bir şehirde
uzakta kalmış bir sabahın saati.

bir gün kalabalıklar içinde 
yine hep birlikte uyanacağız.
mahşer bir tek bizim içimizde olacak.
gözlerimiz birbirini hemen tanıyacak.
hatırında kaldığınca bir türkü söyleyeceksin.
sanki hiç gitmemişsin gibi.

* teşekkür ederim her şiir için.


21 Haziran 2012 Perşembe

her yarın


ve sen geldin
dünyanın bütün iyilikleri kadar güzeldin.

varlığın
üzgün ırmakları denize dökerdi
bir olmak
ömre bereket katacak kadar içtendi.

yaz akşamlarında
yürünecek yolların uzunluğu
yok etmekte mahirdi
yüzüme işlemiş mahsunluğu

insan
özlem içinde büyütürmüş kendini
bildim ki
bazen imtihan beklemektir seni
yeşil ağaçların gece görünen yüzü
anımsatmakta güzel günlerin büyüsünü

neyi bekliyorsan
o kadarıyla yaşarsın
güçsüz anlarda
muhtaç olduğun kadarsın
çok istediğin ne varsa
sarar vücudu
sevmek
engin ufuklar misali duru

şu rüzgarın
dili olsa da anlatamazdı
ifade edilen
anlaşılır başkalarınca
bir şehri
deniz kokusu kaplamalı
gözlerim güzel olmalı
sana bakınca


var olmak
sevgiye teşnedir
tüm isteğim
yanında olabilmektir.












17 Şubat 2012 Cuma

şiir demeye utan ulan! - 11

makul adamlar olduk ya hepimiz
hayır, reddediyorum bay iktidar
şeyhin reçetesinde siyasete perhiz
salon geniş olsun mezhebin dar

orta sınıf aşkları metropellerin
eksik anlatılır üzücü hikayeler
benden önce kimse ölmesin
sen olmasan günler nasıl geçer

kul çelimsizdir çabuk kırılır
dokunulmak ister iplik gibi
istediğini yapamamak: sabır
hala izlenir mi kobra takibi

bir bütün halindedir coğrafya
imtihanı kaybettik: game over
hrant güzellemesi her taraf’ta
allah nasip etti bir range rover

saf tutmadığıma methiyeler düzmem
ayaklarımı toplarım topluluk içinde
yoklasan cumhuriyetçi çıkar ninem
lütfen hızla gider misin ilim çin'de

7 Şubat 2012 Salı

MADDE 235.

cami avlusunu bir metafor olarak değil gerçekliğin tam kendisi olarak yazdım şimdi.
anıların anlatılma anları ile ilgili birtakım cümleler kurmuştum, zihnimdeydi hepsi, bir bir sıralayacaktım. ekrandan da olsa okunacaktı en nihayetinde.
sakız çiğniyorum.
yaşanmışlıkların arttıkça yüzündeki çizgiler belirginleşir, hayatın korelasyonudur bu. kaçınılmazdır. en rahat insan bile yüzünü estetik cerrahın emin ellerinde bulabilir. yıllar önce dinlemiştim birisinden yer altı kaynakları üzerinden cevhere engel olunamayacağı örneğini. diyordu ki, bir yer altı kaynağının çıktığı yeri kapatırsınız aradan bir vakit geçer ve başka bir yerden çıkar onu da kapatırsınız gider başka bir mecra bulur kendisine filan işte uzar gider, kırk yaş üzerinde ve anektod anlatmaktan hoşlanan bir adam olsaydım daha bir tatlı anlatabilirdim ama üzgünüm. üzgünüm evet çünkü yaşadıkları arttıkça vücudun tepkileri öngörülemez oluyor, dayanılmıyor anladın mı? bunları neden yazdığımı bilmiyorum bir gün neden bunları yazdığımı anlarsam anladıklarımı yazacağım anladıklarım da anlaşılsın diye. evet yazma hızımda bariz bir yavaşlama var, peki umurumda mı, elbette hayır.
marx bilmem kaçıncı tezinde filozofların dünyayı yorumlaması ile onu değiştirmesi üzerine bir kelam etmiş. elbette filozofların hepsi bir gün ölecekti ve çok azı kaldı zaten ama dünya hala aynı dünya. bu kadar sığ yorumladım diye kimseye hesap verecek değilim.
sizler o ciltli kitaplarda mesela sekizinci ciltte aynı cümleyi yetmiş küsur fraksiyonda –fraksiyon burada pek olmadı ama yazması oldukça eğlenceli, yazabilirsiniz.
etkilenmiyorum. ilgimi çekmiyor sizin faaliyetleriniz. insan bir noktadan sonra –ki benim o noktaya gelmeme yıllar vardır, üç-beş dost kelamını, bir çay sohbetini –uyarmadan geçemeyeceğim hani bu yeni nesil makarnaların çayseviciliği gibi bir çay muhabbeti değildir, bir kır pikniğini, sade cümleleri özlüyor/muş. kimi zaman kendisinden beklenmeyecek hareketler sergileyen insanlar da kendisinin kotasını aşarak aynı duyguya kapılabilir. çünkü artık anlamıştır bir masanın etrafında yapılan çeşitli fikir teatilerinin soğuk bir kış akşamında yaşanabileceklerin yanında bir hiç olduğunu. anlamaktan öte yaşamıştır. elbette bütün bu okuduklarımız bir hiç değil ama az da olsa hayatta başımıza gelenler hep çok tok tutar ömrümüzü.
vikipedi’den marx’ın resmine baktım da hiçbir çıkarsama yapamadım, çok komik, insan bir şey yazarken başka bir şeye bakınca ondan ortalamanın üzerinde ilham alacağını filan düşünüyor, halbuki en nihayetinde sen bir yılda geçilecek dersi iki yılda geçmeye çalışan onu da başarıp başaramayacağı meçhul olan bir insansın, neyin kasıntısı bu.
ben daha cd kopyalamayı öğrenemeden memlekette fatih projesi kapsamında çocuklar tabletlerine kavuştular. bunun üzerine cüneyt özdemir’in yazısına baktım, yazıyı tamamlayamadım bile zira benim için de netten gazete okumak gibi bir şey olmasaydı ttnet’in anlamı belki de hiç olmayacaktı. gazetekeyfi.com’dan başka bir link bilmeden yaşadım yıllarca, blog sahibi olduğuma bile inanamıyorum ve tablet teknolojisinden bahsediyorsunuz. bu memlekette emeklilik yaşı 6o’ı geçti azizim,  öğretmenler tabletleri okulun dolabına kilitlerler söylemedi demeyin. öğretmen eve misafir geldiğinde, misafirin çocuklarının canı sıkılmasın diye, sınıftaki çocukların tebletlerini toplar eve götürür, misafirlerini gönüller şimdiden uyarıyorum. bu arada beden eğitimi dersinde o çocuklar tabletlerden lig maçlarını seyrederler, tarih dersinde muhteşem yüzyıl izlenir topluca ve en acısı öğretmen sınıfta akşam uyuyakaldığı için yarım kalan diziyi seyreder, çocuklara da kendisini rahatsız etmesinler diye bilmem ne uyduruk dershanesinin testlerini sessizce çözmelerini salık verir, bütün bunlar olacaktır, biliyorum ama tek umudum her sınıftan bir tane zehir çocuk çıkmasıdır, gerisi zaten kalan ömründe dizi seyredecek her akşam.

hamiş: bir yazı böyle bitmez ya da başı sonu bu kadar alakasız olmaz ama uzun bir aradan sonra idareli olmak lazımdı. bir idare istiyorum adlı şiiri armağan ederim herkese.